6 Şubat 2012 Pazartesi

HERMENEUTİK

            Hermeneutik 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra pozitivist metodolojiye yönelik bir alternatif olarak ortaya çıkmış gibi görünse de temel tezlerinin ve yaklaşımlarının dile getirilmesi çok daha gerilere, 18. ve 19. yüzyıllara kadar gider. Aslında pozitivizme, onun metot, tarih ve toplum anlayışına yönelik eleştirilerini hermeneutik, Dilthey, Ricouer, Heidegger, Gadamer ve Weber gibi filozof, tarihçi ve sosyologlar yoluyla oluşturmuştur; bugün yaşananlar bir birikimin görünümüdür.

            Yorumsamacı filozofların ve sosyologların pozitivistlerden temel farkı, toplumu, gelişme yasalarıyla yönetilen nesnel bir veri olarak ele almamak ve parçaları üzerinde ontolojik önceliği olan bir bütün gibi düşünmemektedir. Bunun yerine insanı merkezi bir yere koyarlar ve bu öznelerin ilişkileri ve etkileşimleri sonucu oluşan anlam kategorilerine önem verirler. (Swingewood, 1998: 162). Ek olarak yorumsamacı düşünürler tarihe, kendi kendini Tinsel bir biçimde var eden ve açan bir gerçeklik olarak ya da ekonomik determinizm mantığıyla değil, yine etkileşimler ve bu etkileşimler sonucu oluşan toplumsal anlamlar ve kurumlar gözüyle bakarlar. Swingewood’un savunduğu üzere (1998: 164), Weber’e göre “nesnel yasalar ya da toplumsal bir sistemi meydana getiren çeşitli dışsal öğeler…kendi başına bir anlam üretemezdi. Weber anlam kategorisinin yalnızca –ve eyleyen özne davranışına öznel bir anlam yüklediği zaman- toplumsal eylemle üretildiği noktasında ısrarcıdır…İnsan öznelerinin somut eylemlerinin dışında anlam yoktur.” Nitekim bu görüşe katıla Alman sosyolojisinin önemli isimleri Dilthey, Rickert ve Windelband doğa bilimlerinin yöntemlerinin insan toplumunu, kültürünü ve eylemlerini incelemede kullanılamayacağını dile getirdiler. Toplumun incelenmesinde bu yöntem, insani eylemlerden bağımsız ve bireylerin etkileşimlerinden apayrı bir toplum fikri geliştirmesiyle ve bu nedenle bireysel özerklik ve özgürlük nosyonlarını yok saymasıyla oldukça önemli bir yanlışın içindeydi. Bu düşünürlere göre pozitivizm birey ve toplum için büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. (Swingewood, 1998: 159-160) Dilthey’in yaklaşımına göre pozitivist açıklama modeli mekanik nedensellikleri devreye sokup, özneyi bilinçli faaliyetin dışında bırakırken; anlama ve yorumlama buna zıt bir biçimde bireyin özerkliğini ve özgürlüğünü teslim eder.

            Yukarıdaki ifadelere ek olarak altı çizilmesi gereken önemli bir nokta, yorumsamacı sosyologların çoğunun toplumsal bütün ve yapı fikrine karşı olmadığıdır. Bu sosyologlar hiçbir öznel öğe içermeyen ve elde bir kabul edilen yapıdan yola çıkıp tüm bireysel eylemleri yapının basit bir görünümüne indirgemeye karşıdırlar. Bunun yerine bireyin anlamlı ve amaçlı eyleminden yola çıkarak kavramsal çatılara ya da bütünsel nosyonlara ulaşmaya çalışırlar. Her öğe tek tek anlaşılırsa bütünün de anlaşılması sağlanabilecek, elde edilen nosyonlar yoluyla da kimi etkileşimler ve eylemler daha rahat anlaşılabilecektir. Pozitivist sosyologların baştan kabul ettiği toplumsal yapı kavramına yorumsamacılar uzun bir anlama sürecinden sonra ulaşırlar.

            Metodolojik olarak yorumsamacılık yorumlanan olaya ya da metne değer atfetme lüksüne sahip değildir, bu anlamda araştırmacı tarafsızlık ilkesine bağlı kalmak zorundadır; yani eylemi gerçekleştiren kişinin o eyleme verdiği anlamı, empati kurma süreçlerini ve rasyonel aklı devreye sokarak olduğu gibi anlamak durumundadır. Ek olarak eylemde bulunan öznenin eyleme yüklediği anlamı yakalamaktan ziyade, Keat ve Urry’nin aktardığı biçimiyle (2001: 231), Weber’in belirttiği gibi “sosyal eylemin gerek yerine getirilmesinin gerek etkilerinin nedensel açıklamasını” da yapmalıdır. Dolayısıyla yorumsamacılık hem “açıklama” hem de “anlama” niyetiyle hareket eder. Weber’ e ait olan bu yaklaşım bugün hermeneutik metot kullanılarak yapılan araştırmaların genel bir karakteridir. Bu araştırmalar hem bireyin eyleme verdiği anlamı ortaya koyar hem de bu anlamın ait olduğu yasayı ortaya çıkartarak, özneyi harekete geçiren saikleri ve eylemin sonundaki etkiyi açıklamaya çalışır. Buradaki nedenselliği pozitivist nedensellikten ayırırken Weber zorunlu ilişkilerden değil, olabilirliklerden ve olasılıklardan bahsettiğini dile getirir.

            Hermeneutik yaklaşım pozitivist yaklaşımla sadece ampirist olması dolayısıyla bir benzerlik taşır. Gözlemlenebilen eylemlerin anlamını yakalamaya ve yorumlamaya çalışır.

            Yorumlayıcı sosyolojide varsayım pozitivist tipteki gibi oluşmaz. Weber’in belirttiği gibi (2002: 21)hiçbir yorum nedensel geçerlilik iddiası taşımaz fakat yorumların her biri esnek bir varsayım iddiası taşır.


KAYNAKÇA

KEAT R., URRY J. (2001),  “Bilim Olarak Sosyal Teori”, Çeviren: Nilgün Çelebi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.

SWİNGEWOOD Alan (1998), “Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi”, Çeviren: Osman Akınhay, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara

WEBER Max (2002), “Sosyoloji’nin Temel Kavramları”, Çeviren: Medeni Beyaztaş, Bakış Yayınları, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder